top of page

DÜNÜMÜZ… BUGÜNÜMÜZ… YARINIMIZ…

1.BÖLÜM: DÜNÜMÜZ... Çocukluğum!




Dün dündür, bugün ise bugün… Ancak, “geçmişini bilmeyen geleceğine yön veremez. “.


Şöyle bir geçmişe döndüğümde çocukluğumdan ilk bir kare aklıma geliyor. Tapusu olmayan bir arazi üzerine dikilmeye çalışılan ve adına “Gecekondu” denilen, başımızı sokabileceğimiz, hayatımızı idame ettirebileceğimiz bir kulübe yapmaya çalışılan, akşamları büyüklerin yemeğe giderken dikilmiş duvar dibine üzerilerine bir battaniye örtülerek yıkım için ve/ya hırsızlık için gelebilecek kişilere engel olabilsin diye bırakılmış üç küçük kardeş… Ben, abim ve kız kardeşim. Ben ilkokul ikinci sınıf, abim ortaokul öğrencisi ve kız kardeşim daha okula başlamamış. Rahmetlinin "Umudumuz Şaban" isimli filmi mahallemizde çekilmiş, briketler ile yapılacak gecekondu sahnesinde bizlerde rol almıştık.


Okula siyah önlük ve beyaz yakalık ile giderdik. Ayaklarımızda ya büyüklerimizin eski potinleri ya da kara lastik… Kar yağdığında arabalar altında kaybolur, kapının önleri kapanır, bakkala bile gidemezdik. Önce anneciğimin sobayı yakması, abimin bakkala gitmesi ve/ya birimizi kaldırarak göndermesi, o birimizin buzlu yolda düşe kalka bir yerini kırmadan giderek ekmek alması ve dönmesi beklenirdi. Önceki günden evde varsa ekmek, kömür sobasının üzerine konulur, o mis gibi kızarmış ekmeğin kokusu evin her yerini sarardı. Böylece açlığımız bir kat daha artmış, birer kurt gibi sofranın kurulmasını beklerdik.


Karın üzerinde çıplak ayakla kovboyculuk oynar, tahtadan silahlar yapar ve “dışin dışin” diye ateş ediyor muşçasına ağzımızdan sesler çıkartırdık. Yaptığımız kızaklarla kayar, acıktığımızda eve koşar annemizin dakikada yaptığı domates ve peynirli ekmeklerimizi yerken oyunumuza devam ederdik. Eğer ki yaz ise ekmeğin yanına bir salkımda üzüm, ooffffff, ne giderdi ama… Bolca güzelim kurabiyeler yapılır, büyük boy tencere içinde buzdolabının üzerine konulur, fırsat buldukça da aşırarak yerdik.


Mahalleden arkadaşlarla; misket, mors, kuyu, çelik çomak, saklambaç, körebe, birdirbir, uzuneşek, yakartop gibi oyunlar oynar, çamur ve toprak ile iç içe, eli yüzü hatta bacakları yara bere içinde eve gittiğinde halini görünce sinirlenen anne ve babasından dayak yiyerek gününü geçiren bir çocukluktu bizimkisi.


Bilyeler den yaptığımız kayaklarımız vardı. Hatta diğer mahalleler ile kapışmaya onları yolmaya giderdik. Mızıkçılık yapan olduğunda da birbirimize girer, kafa göz yarılmış ve/ya yarmış vaziyette mahallemize geri dönerdik. Kol bacak gibi çıkıklarda doktora değil mahallenin çıkıkçısına gidilir, acılar ve haykırışlar arasında çıkan yer çekilerek oturtulmaya çalışılırdı. Sonrasında üzüm, zeytin vb. şeyler ezilerek sarılır ve kol askıya alınırdı.


Evde annemin veya babamın sırtını çiğnerdik;” biraz yukarı, şimdi aşağı, hah şimdi biraz sağa…”. Okulumuza yürüyerek gider, televizyon olmadığından izleyemezdik. Hatırlıyorum da, bir tek televizyon bir komşumuzda vardı siyah beyaz ve izin alabilirsek o komşumuza oturmaya giderdik. Ta ki babam yurtdışından mahallenin Sony marka ilk renkli televizyonunu getirene değin. O günden sonra mahallenin ( en azından sokağın ) çocukları bizde toplanmaya başlamışlardı. Bu televizyon ufak tefek sorunları olsa da halen babamlarda duruyor, adamlar yapmış arkadaş…


Ders kitaplarımızın arasında “Teksas, Tommiks, Zagor Baltalı İlah, Mister No, Kızıl Maske gibi kitapları okuduğumuzu hatırlarım. Uzun saatlerce elektrikler kesilir gaz lambasının ışığında ders yapardık. Radyoda “Arkası yarın” programları olur annemizle onu dinler, her akşam başlayacağı saat heyecanla beklenirdi bugünün televizyonlarında verilen dizilerin akşamları evlerde beklendiği gibi. Şimdiler o radyoda yayınlananlar camın içine girdi. Çocuklar için öyle özel parklar yoktu zaten ihtiyaçta yoktu çünkü bu kadar yol ve bu kadar binada yoktu, bizim için her yer oyun alanıydı.


Evlerin bahçelerinde mısırından patatesine, domatesinden fasulyesine her şey vardı. Arkadaşlar ile herkesin bahçesinden topladıklarını bir araya getirerek çayır çimende piknik yapardık. Hele bizim bahçede bir üzüm olurdu herkes heves ederdi vallahi. Bahçemizde daha neler olmazdı ki; uzun ince bedenleri ile papatyalar, kasımpatılar, her renkten güller ve daha neleeeeer neler… Şehrin ana caddeleri üzerinde sağlı sollu kaldırımlarda meyve ağaçları ki ne meyveler; çitlembik, hurma ( Trabzon Hurması diyorlar şu anda ), ceviz, ayva, çam ( fıstığı çok güzel oluyor ), üzüm ve daha niceleri. Olmadı mı? Yetmedi mi? İçinde muhteşem meyveler ile dolu bahçelere dalardık. Ders çalışmak ve ödev hazırlamak için üniversite kütüphanelerine gider ( o zamanlar serbestti giriş ), ödevlerimizi ağırlığının hakkını veren Meydan Larousse’ lardan araştırarak hazırlardık.


İlkokula başladım çalışmaya başladım desem inanın bana yalan olmaz. Bir “Halim Paşa” koruluğu muz vardı FSM Köprüsünden önce, pikniklerin, futbol müsabakaların yapıldığı. Bu korulukta soğuk su satardım, yetmedi pazarda yardım ederdim. Sonrasında babam beni bir elektrikçinin yanına verdi. İlk günümü hiç unutmam; fişi prize taktılar ve kablonun iki ucunu elime verdiler “ bak bakalım elektrik var mı?” diyerek, sonrasında ben masanın altında korkudan… Bir kuaförün içinde hatırlıyorum kendimi, bayan kuaförü, üzerimde süveterim ile iş istediğimi ve sonrasında içindeki kadınların bana gülümsediğini. Baba mesleği inşaat olduğundan sonrasında bu inşaatlarda çalıştığımı, bir marangoza çıraklık yaptığımı ve daha nicelerini hatırlıyorum.


Bugün o çocuk yaşta çalışmaya başlamış olmanın vermiş olduğu güçlü insanı yaşıyorum. Çalışmaktan kaçmayan… Önünde hiçbir işin dayanamadığı, elindekinin değerini bilen… Yaptığı hatalardan ders alıp bunları paylaşan, hayatı ve insanı seven, eğitime önem veren, anlatmayı ve öğretmeyi ilke edinmiş, gençler için paylaşan, dünyanın ve insanlığın paylaştıkça daha da güzelleşeceğine ve büyüyeceğine, daha büyük kalplere sahip olunacağına inanan, inanarak yaşayan. Erken sigortalı olmanın avantajı ile emekliliği de ölmeden tadan bir insanı yaşıyorum.

 
 
 

Comments


Never Miss a Post. Subscribe Now!

Thanks for submitting!

Bu Günden Yarına Geleceğini Hazırla. 

bottom of page